Türkiye'nin Atom Karıncası Sevi SARI ve Başarı

Bazılarına göre tesadüfen, bazılarına göre kader, bazılarına göre de gizli bir gücün yönlendirmesi gibi başlayan bir hayat hikayesi Sevi SARI’nın Amerika’dan bir yakamoz gibi parıldayışı…Peki Sevi Sarı başarıyı nasıl tanımlıyor, Müslüm Söyler için ne diyor ?

Türkiye'nin  Atom Karıncası Sevi SARI ve Başarı

Sevi Sarı, aslında o Türk kadınının fırsat verildiğinde neleri başarabileceğinin en bariz örneğidir. Bu konuda ABD başta olmak üzere ülkemizin birçok ulusal yayın organında başarılarılarını kaleme alan röportaj ve haberler yayınlanmış başarı öyküleri anlatılmayacak kadar çok bir iş kadını. İşte bu röportajlarından birinde bakın başarıya giden yolları ve bu yollarda Türkiye 'de örnek gösterdiği kişi (Müslüm SÖYLER) hakkındaki düşünceleri..

Aslına bakarsanız insan enerjisi kendi içinde var olan yaşam mücadelesinin dışa vurması gibi kabul edilebilir. Hele hele bu yaşam mücadelesi benlik çerçevesinin dışına çıkmışsa daha bir enerji saçar. Tıpkı birkaç özel durum neticesi Sevi Sarı’nın hayat penceresinde yansıyan ışık gibi. İşte bu ışığın toplumun her kesimince pozitif algılanışı Sarı’nın enerjisinin ortaya çıkışının bariz göstergesidir. Dilerseniz bu enerjiyi kaynağından sizlerin önüne serelim. Sevi Sarı’ya yakışan ismiyle Turkish Barbie ‘ye soralım;



Sevi Sarı Kimdir ?

-Amasya’da dünyaya geldim. İstanbul`da yaşadım… Uzun yıllar küçük bir ajans olarak başladığımız Ken Ajans’tan, grafik film stüdyolarına kadar büyüme aşamasında reklamcı olarak çalıştım. Kendimi geliştirdim. İçimdeki durduramadığım öğrenme ve değişik kültürleri tanıma merakım Amerika`ya yerleşmemize neden oldu.1999 yılından beri Amerika`nın Florida eyaletinde Miami şehrindeyim. Değişik kültürlere merakım beni Türk dostlar, arkadaşlar yerine yabancılara itti.. Onları tanıdıkça öğrenme merakım daha fazlalaştı. Ve düşünmeye başladım. Doğduğum yeri seçme şansım yok. Türkiye’de doğdum Türkiye benim için çok özel. Başka bir ülkede doğsaydım o ülkede eminim benim için çok özel olurdu. Bu yüzden ülkem benim için çok özel ama bütün Dünya benim! Uzanabildiğim her köşeyi görmek, öğrenmek istiyorum. Sevi Sarı kısaca; öğrenme ve araştırma merakı her geçen gün artan, öğrendikçe öğrenecek çok daha fazla şeyi olduğunu fark eden kendi beyni ve kuralları ile kendi doğrularını koyan, her dakikasına yeni şeyler katan, öğrenen ve iyi değerlendirmeye çalışan birisi.





Kendinizle barışık bir insansınız, belki de birçok işi bu nedenle rahat ilerletiyorsunuz ne dersiniz?

-Çocukluğumdan beri hep Polyanna olduğumu söylerlerdi. Yaşamı bir evcilik oyunu olarak düşünüyorum sahip olabileceğim en güzel oyuncaklar için mücadele edip oyunumu oynamaya çalışıyorum. Yaşam bize verilmiş bir ödül, istersek cenneti yaratmakta kendi elimizde istersek aksini yaratmakta kendi elimizde. Yaşadığımız her olumsuzluğu kendimizi geliştirmek yönünde tecrübe olarak kullanmamız gerektiğine inanıyorum. Çok üzüldüğüm şeyler yaşadım, ama üzüntülerimi konuşmak, eşime dostlarıma dert anlatıp tekrar tekrar üzücü şeyleri yaşamak, kendimi içkiye sigaraya vermek yerine; spora ve işlerime vererek huzur buldum. Sakin ve sağlıklı düşünerek, mücadele ederek başaramayacağımız hiçbir şey olduğunu sanmıyorum. Kendime yetiyorum, yalnız zamanlarımda mutlu olduğum uğraştığım çok şeyler var. Zamanımı çok keyifli mutlu ve doğru şeylerle harcamaya dikkat ediyorum. En önemlisi de sabah koşuları, spor insana başka bir huzur veriyor. Sağlıklı kararlar ve daha fazla enerji... Vazgeçemediğim en önemli aktivite spor. Huzuru bulduğum yerlerden birisi spor kulübüm. Kitapçıları da çok severim. Yaşadığım yerde bornes end noble’s kitapçılar zinciri vardır. İşim dışında ya spor kulübümde veya kitapçıda oluyorum. Huzurlu olmak karşındaki insanlara da huzur verdiğinizde oluşan bir olgudur. Yaptığınız işlerde de başarı oranınızı artırıyor.





Florida da bir Türk radyosu kurdunuz, Amerika’da ilk ve tek Türkçe yayın yapan radyo , nerden aklınıza geldi böyle bir radyo istasyonu kurmak ?



-Türkiye’de reklamcı olduğumuzdan yola çıkarak bunu düşündük. Daha önceleri de arabamızla dolaşırken, radyo kanallarını karıştırırken hep düşünürdük. Çoğu ülkenin kendi dilinde kanallar karşımıza çıkıyor neden bir Türkçe radyo yok diye?, bundan yola çıkarak ilk FM radyomuzu kurduk. Küçük bir şey olarak başladığımızda yer yerinden oynadı, kazalara falan sebep olduk. Bu konu başlı başına bir röportaj konusu olabilir. Çok duygulu ve çok ilginç şeyler yaşadık. Bunu ancak ülkesinden uzakta yaşayanlar anlayabilir. Hiç Türkçe duymadığınız bir yerde arabanıza biniyorsunuz, aniden radyonuzu açtığınızda Türkçe bir İstiklal marşı veya Türkçe bir ses duyuyorsunuz, bu inanılmaz bir duygu. Böyle birkaç kazaya sebep olduk. Benim ``sevi ile keyifli saatler`` diye bir programım vardı. Her hafta Türkiye’den bir ünlüyü konuk ediyordum. Bir politikacımız bir sanatçımızı Amerika`da Türklerle buluşturuyordum. Çok güzel bir ekibimiz vardı. Barış Manço’muzun oğlu Doğukan’da benimle beraber çok çalıştı, Birlikte sunduğumuz programlarda vardı, kendi özel programlarımızda vardı. Çok değerli ve ünlü isimler vardı aramızda. O kuruluş zamanları ilk İstiklal marşı okunurken stüdyodan dışarı fırlayıp arabalarda radyoları sonuna kadar açarak hıçkırıklara boğulmamız Amerikalı çalışan arkadaşlarımızın şaşkın şaşkın bizi izlemeleri… O anları hatırlamak şu an bile gözlerimi yaşarttı. Bu radyo hikâyemiz başlı başına bir kitap konusu, yaşadığımız anılarla eminim en çok satan kitap rekoru kırar... Zorluklar 3-4 saat uykularla çok yoğun çalışmalarımızdı. Ama her bölgeden o kadar manevi destek gördük ki Türkiye’den ünlü isimler, Amerika’nın her köşesinden master yapan öğrenciler, gönüllü olarak çalışanlar, diyorum ya sadece radyo konusu sayfalar dolusu röportaj olur.



Fenomenbet style="font-variant-caps:normal">Neden size Türkish barbie denildi?



-Evet buda başka ilginç bir olay, Türkish Barbie Amerika`dan Çin basınına kadar konu oldu. Amerikalı çocuklar Türkish barbie yı çok sevdi. Çok büyük sponsorlar eşliğinde çocuklara oldukça iyi hediyeler dağıtıyordum. O hediyeleri alan çocuklarda Türkish barbie`yi unutmuyorlar. Türkiye merakları başlıyordu. O da benim azmim ve medeni cesaretimle başlayan küçük çapta bir şeyken gerçekten çok büyümüştü. Yedi yıl Türk festivalleri ve anaokulu programları, anaokulları açılışlarında çok aranan bir duruma geldi. Son Barbie programımda Doğukan ve Batıkan Manço kardeşleri de yanıma alarak Barış Manço adına I-Pod lar dağıtarak küresel ısınmaya karşı mesajlar verdik. Her programımda bir ünlüyü de yanıma alarak çocukları ciddi konularda kardeşlik, dostluk konularına dikkat çekerek Türkiye’nin tanıtımını yaptım.





Uçma konusunda çok aktif çalışmalarınız var, sanırım uçmayı seviyorsunuz ! Uçmak nasıl bir duygu?



-Bu da çok ilginç ve güzel bir tesadüf sonucu oldu. Amerika’da ki başarılı iş kadını ödülümden dolayı çok ilginç iş teklifleri aldım. Havacılık işi de bunlardan birisi oldu..Ve bu işlerin içinde Puerto Rico`da çok önemli bir pilotumuz benim amcamın oğlunun hava harp okulundan arkadaşı çıktı.. Dünya küçük derler, işler daha da ciddiyete bindi. Başka dünyalarda bir Türk ile karşılaşmak çok güzel bir duygudur. Akraba gibi hissedersiniz kendinizi... İki Türk dost olarak düşüncelerimizi daha da büyüttük, O da okullarını birincilik dereceleri ile bitirmiş bir pilotumuz. Paurto Rico’da herkesin çok saygı duyduğu çok önemli birisi şu anda havacılık işinde ortağım. Biz ailece yelkenciydik. Yelken, deniz bizim için inanılmaz bir şeydi. Ama gökyüzünü keşfettikten sonar, yelken heyecanını kaybetti. Gökyüzü inanılmaz bir şey, özellikle de küçük uçaklar içinde ve de kontrolün sizin elinizde olması, bu duyguları anlatmak çok zor. Başka bir dünya, sonsuzluğun içinde olmak bembeyaz bulutların içinde olmak... Eskiden bir Heidi diye çizgi film vardı, kendimi bulutların arasında bazen Heidi zannediyordum. Gökyüzünde olmak bambaşka bir duygu…



Bir filmde başrol oynama teklifi aldınız , bu filmin konusu neydi ve bu sizin ilk çalışmanız mıydı?



-Film şöyle, ben bir film yıldızı değilim, bu teklif bana geldiğinde önce aaa falan dedim, ama senaryoyu okuduğumuzda çok etkilendim! 8 senede de hazırlanmış tamamen bilimsel bir film. Ben tarih profesörünü oynuyorum ve senaryo da bir değişiklik yapılıp ‘tarihi bölümler memleketim olan Amasya`da çekilirse tamam’ dedim. O teklifim de kabul edildi. Her şey muhteşem başladı. Çevremle, yakınlarımla her şeyin fizibilitesini yaptık ve teklife ‘evet’ dedim. Çünkü önemli ve ciddi bir rol ve de başrol. ‘Bilimsel bir araştırmada benim de katkı payım olacak’ diye düşündüm. Ve de doğduğum yerin tanıtımında da katkım olacaktı. Ama maalesef yönetmenimin daha önce olmayan bir yatak sahnesini senaryoda görmek, yönetmenim ve beni çatışmaya düşürdü. Ben bir iş kadınıyım. İşim tamamen film artisti olmak olsaydı daha farklı bakabilirdim, ama maalesef o sahneyi kabul edemedim. Bütün ekibi zor durumda bırakmakta beni üzdü. Ama kabul etmem mümkün değildi. Yönetmenim o sahneyi kaldırmamakta direndi, bende o sahneyi oynamamakta hatta figüran bile kullanılsa kabul etmemekte direndim. Tamamen bilimsel bir film de ticari şey için bunca yıldır benimle bağdaşan kişiliğim hakkında rahatsız olacağım birşeyler yapamazdım. Ve film tamamlanamadı.



Türkiye’de engelliler tarafından da sevilen bir isimsiniz, engelliler konusundaki çalışmalarınız nasıl başladı ?



-Bunu siz benden daha iyi bilirsiniz. Maalesef benim ülkemde engelliler ile ilgili uygulamalar çok şaşırtıcı, bu konuda engelli insanımıza çok haksızlık yapılıyor. Bu konu çok önemli, memleketimizde büyük bir problem olarak yaşanmakta ve hiç bir şekilde üzerine düşülmemektedir. Doğuştan veya sonradan bedensel rahatsızlığı oluşmuş olan kardeşlerimiz sanki bu dünyanın bir parçası değilmişler gibi göz ardı edilmekte, hiç bir yaşam hakkı tanınmadan yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Bu durumdan aslında hepimiz sorumluyuz. Geçmiş yıllarda ABD denin bir eyaletinde yalnızca bir kişinin açmış olduğu dava sonucunda bedensel engelliler için binaların girişlerine rampa yapılması kararı verilmiş, bunu takiben çıkarılan yasalar ile bu haklar genişletilmiş ve günümüzde tuvaletlerdeki musluklar bile bu yasalar ve standartlar çerçevesinde yapılmakta… Bu standartlara uymayanlara ruhsat bile verilmemektedir. 1995 yılında UN tarafından bedensel rahatsızlığı olanları koruma adına bir dizi düzenlemeler getirilmiş ve üye ülkeler imzalanmıştı. Ben memleketimizde bu düzenlemelere uyulup uyulmadığı ile ilgili bir araştırma yapmıştım. Sonuç içler acısı olarak karşımıza çıkmıştı. Burada nerelere, ne şekilde paralar harcandığı millet meclisine girebilmek için partilere, etrafa yüz binlerce dolarlar dağıtılıp, bu kadar hassas bir konu için hiç bir şey yapılmaması çok şaşırtıcı. Türkiye yasalarında bu konu ile ilgili çok güzel düzenlemeler var ama yasa ve standartlar maalesef uygulanmıyor. Son zamanlarda uygulayanları da görmek mümkün ama bunlar o kadar azınlıktaki. Bu konu hakkında da söylenecekler bir röportaja sığmaz.



Engellilerle ilgili birçok projenin de içindesiniz ve Amerika’da Türkiye temsilcisiniz bu konu hakkında da sohbet edelim ne dersiniz?



-Çocukluğumdan beri bu konu beni hep düşündürür. Doğduğumuz ülkeyi seçme şansımız olmadığı gibi, nasıl doğacağımızı da biz seçmiyoruz. Hepimiz engelli doğabilirdik... Ve de yaşadığımız sürece hepimiz birer engelli adayıyız, yarın başımıza ne geleceğinin garantisi yok. Beni bu konu ile çalışmalarımdan dolayı engelli zannedip aaa Sevi Hanım biz sizi engelli zannediyorduk diyen çok kişi oldu. Böyle hassas bir konuda engelli olmamız gerekmiyor, onlarda bu ülkenin insanı, bu ülkede normal bir insan nasıl yaşıyorsa onlarda aynı şekilde yaşama hakkına sahip. Onlar için hazırlanan bir aktiviteye bile giderken acaba girebileceğimiz, gidebileceğimiz bir yer mi? diye düşünüyorlarsa bu çok içler acısı bir durum… Hiç sokağa çıkma şansı olmayan ne kadar insanımız olduğunu hiç düşündünüz mü? Yıllar önce Amerika’ya ilk tatil için gittiğim de ilk şaşkınlığım etrafta o kadar çok engelli görmemdi. Eşime dönüp ‘’Amerika’da ne kadar çok engelli varmış’’ diye şaşkınlığımı dile getirdiğimde, eşim bana ‘’Senin Ülkendeki engelliler evinde dört duvar arasında senin onları görme şansın mı var? , burada bütün engelliler rahatça sokakta dolaşabiliyor’’demişti ve o zaman bu konu beni rahatsız etmişti. Maalesef o kadar çok dört duvar arasında yaşamak zorunda olan kardeşlerimiz var ki!



Amerika`da bir kişinin başardığını biz neden başaramayalım.

Ülkemizde bu başarıya giden yolda bir örnek gösterebilir misiniz ?



-Tabii ki de ! Benim bu konuda Türkiye partnerim Müslüm Söyler’i göğsümü gere gere örnek gösterebilirim. Onun yaptıklarını anlatmaya kalksam inanın sayfalar yetmez. Hem sosyal, hem kişisel hem de toplumsal alanda çok aktif bir insan. O kocaman bir dev yürekli dostum. Radyo,tv gazete,dergi ,internet ne varsa aklınıza gelen hepsini engelliler camiası adına pozitif kullanan bir gönül insanı.

Evet, inanmak başarmanın yarısı ise; Sevi Sarı ve ülkemiz için başarmanın yolu hedefe kilitlenmektir diyoruz.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER

banner29

banner31

banner30